Yeni Şafak gazetesinin Pazar ekinden Ayşe Olgun, İsmet Özel’in
ilk şiir kitabı “Geceleyin Bir Koşu”da adı geçen ve “Mori” lakabıyla anılan Muharrem
Şimşek ile bir araya gelerek mülâkat yaptı. Olgun, İsmet Özel’in çocukluğunun
geçtiği sokakları, evleri ziyaret edip, İsmet Özel’in 1950-55 yılları arasında
Kastamonu’nun en eski okulu olan Abdülhak Hamit İlkokulu’nun müdürü İbrahim
Damgacı ile de görüştü. Olgun, şunları yazdı:
Elimde İsmet Özel’in ilk şiir kitabı Geceleyin Bir Koşu’yla
bir öğle vakti İstanbul’dan Kastamonu’ya doğru yola çıkıyorum. Kastamonu’yu ilk
ziyaretim bu. Kitaba ismini veren Geceleyin Bir Koşu şiirindeki Mori’yle
buluşacağım. Birlikte şairin çocukluk günlerindeki Kastamonu’nun izini
süreceğiz. Önce İncitepesi’ne çıkacağız, ardından Bakırcılar Çarşısı’nın
birbirine açılan sokaklarında kaybolacağız, çeşmenin başında sohbet edeceğiz…
“Pekiyi”li diploma
İsmet Özel 1950-55 yılları arasında Kastamonu’nun en eski
okulu olan Abdülhak Hamit İlkokulu’nda okumuş. Okul, Cumhuriyet’in ilanıyla
yaşıt. Müdür beyin odasında buluşuyoruz Mori’yle. Mori dünyanın en güzel çocuk
gülüşünü 70’li yaşlarına kadar yüreğinde saklayabilmiş bir adam. İsmet Özel’in
adı geçtiği her cümlede yüzü aydınlanıyor. İlk iki yıl aynı okulda okumuşlar.
Daha sonra Mori’nin ailesi başka bir okula kaydını aldırmış ama aynı mahallede,
hatta bir dönem karşılıklı evlerde oturdukları için çocukluk yılları birlikte
geçmiş. Taa ki Özel’in babasının tayini Çankırı’ya çıkıncaya kadar. Okul Müdürü
İbrahim Damgacı okulun arşivinden mezuniyet defterini çıkarıyor. 1954-55
öğretim yılında mezun olan ve okul diplomasını ‘pekiyi’yle alan Özel’in nakli
Çankırı Lisesi’nin orta kısmına yapılmış. Çocukluk fotoğrafına uzun uzun
bakıyorum: Sükûnetli bir yüz.
Mori, çocukluk günlerini anlatmaya başlıyor. Bu arada Mori’nin
gerçek adı Muharrem Şimşek; ama Kastamonu’da herkes onu Mori diye tanıyor. Bu
ismi ise ona çocukluk yıllarında Arnavut arkadaşları takmış: “Arnavutlar Muharrem’e
Mori derler bana da Mori diye sesleniyorlardı. Bir süre sonra herkes Mori
demeye başladı ve hâlâ bu isimle anılıyorum.”
İlkokulu bitirdikten sonra sanat okuluna gitmiş. Mezun
olunca da karayollarında çalışmaya başlamış. Çocukluk yıllarına dair hatırladığı
çoğu şey yoksulluğa dair Mori’nin. “Eskiden büyük yoksulluklar yaşanırdı.
Evimizde elektrik bile yoktu düşünün. Ben ilkokula gidene kadar hazır
ayakkabının yüzünü görmedim” diyor. Ama yoksul günler onun çocukluk neşesine
gölge düşürmemiş. İsmet Özel ile geçen hatıralardan bahsederken adeta yeniden o
günleri yaşıyor. Top peşinde koşturdukları günleri, içinde saklandıkları
mağaraları, Zincirlikaya’da buldukları akbaba yumurtalarından bahsediyor
coşkuyla. “Elli yıl geçmiş görüşmeyeli ama ben onu hiç unutmadım, inşallah o da
beni unutmamıştır” diyor ve ekliyor hasretle: “Bir kere telefonla konuşsam bana
yeter. Onu çok aradım ama bir türlü izini bulamadım.”
Güzel çocukluk günlerinin tanığı
İsmet Özel'in çocukluğu |
Mori için İsmet Özel unutamadığı çocukluk günlerinin en
önemli tanığı. İsmet Özel’in ne şiir kitaplarından haberi var ne de kendisinden
bahsettiği Geceleyin Bir Koşu şiirinden. Okuldan çıkıp karşılıklı evlerde
oturdukları sokaktan geçip İncitepesi’ne doğru yürüyoruz. Hava soğuk ve Mori
yüksek sesle Geceleyin Bir Koşu şiirini okuyor. Bir rüyayı yorumlar gibi şiiri
yeniden yorumluyor:
Külden bir ağzım vardı
mermilerden önce/ çanların saçlarıma değdiği yerde ulurdu
“Yoksul günlerimizden bak burada bahsediyor. Meşe
ağaçlarının küllerinden çamaşır yıkandığı günlerdi. Kuyulardan kovalarla su
çekilir, ısıtılırdı ve deterjan yerine meşe külleri kullanırdı kadınlar.”
İsmet Özel’in çocukluğunun geçtiği bu ev, hâlâ ayakta ve Sarıalioğlu ailesi yaşıyor |
Mori, bakırcı çarşısı,
incitepe / ağzımın üniformasına sokulurdu.
“Bakırcı Çarşısı’na giderdik birlikte. Ah o zaman bu çarşıyı
görecektiniz. Sıra sıra bir sokağında bakırcılar, bir sokağında kalaycılar,
caminin olduğu tarafta da kazancılar olurdu. Yaz gelince yumurta yarışı yapardı
esnaf. Dükkânların önünde biz de onları izlerdik. Eline çaktırmadan taş alarak
hile yapmaya kalkanlar da olurdu. Biz çocuklar, bunu fark edersek, göz kırpıp ‘söylemezsen
sana da kazandığım yumurtadan veririm’ diye fısıldarlardı kulağımıza. Şiirde
bahsettiği üniformalar da okul önlüklerimiz oluyor bu arada.”
Bir çocuğun ağrıyan
gülüşü vardı mermilerden önce/ Onu gizlice öperdim.
“Yoksul günlerimizi anlatıyor. Ah, nasıl yoksul günlerdi; şimdikilere
anlatsan, anlamazlar. Bir gün birlikte yürüyoruz; çok fena kulağım ağrıyor.
Elim kulağımda İsmet’le yürürken, bir eczanenin önünden geçiyoruz. Adamın biri
eczacıya bağırdı ‘şu çocuğun kulağı ağrıyor, bir yardım et!’. Eczacı, bizi
içeri çağırdı, kulağıma damla damlattı ve günler sonra o ağrı nihayet dindi,
hiç unutamam. İşte şiirdeki ‘ağrıyan gülüş’ bana o acıyı hatırlattı şimdi.”
Onu sürüngen
yumurtaları ve mezarlarla / Birbirine açılan karanlık mağaralarla öperdim.
“Önce İncitepesi’ne çıkıyoruz; oradan da tepenin arka
tarafına geçiyoruz. Mori, aşağıdaki kayalıkları gösteriyor: “Bak, buralarda
mağara var. Oralara oyun oynamaya inerdik. Şu karşıdaki mezarlık ise Okmeydanı
Mezarlığı. Onun yanından aşağı kayalıkların olduğu yere giderdik. Yılan, akbaba,
ne ararsan var. Renk renk akbabalar olurdu bu kayalıklarda. Biz, onlara ‘hobu’
derdik. Kayalıklarda yumurtalarını bulunca alır birbirimize fırlatırdık,
çocukluk işte. Ben, askerden geldikten sonra bu kuşları bir daha görmedim. Duyduğuma
göre, dönemin belediye başkanı, sokak köpeklerinin kimini vurmuş, kimini
zehirlemiş. Bu kuşlar da o dönem zehirlendi demek ki.”
Köpeğimin adı Cim’di
Mori vardı / usunu bir
seccade gibi kullanan yaşamakta / Mori’nin köpekleri vardı her şeyden önce /
Her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde / ayaklarını yıkardı, tanrılar
çıkardı ortaya.
“Ben o yıllarda anneannemin yanında kalırdım. Birlikte
camiye giderdik; onları anlatmış. Köpeklerime gelince, evet dört - beş köpeğim
vardı; onlarla birlikte gezerdik. İçlerinden ‘Cim’ adını verdiğim bir köpeğim
vardı ki, bütün mahalle hayrandı. Ona yemek getirirlerdi. Çok akıllıydı. Onu
bir sefer Ankara’ya götürdüm de, o kalabalıkta beni kaybetmedi. Akşam olunca
mahallemizdeki çeşmede hem köpeğimi hem kendi ayaklarımı yıkardım. Bazen de
abdest alırdım. Dediğim gibi, anneannemle camiye giderken, işte o günlerimizi
yazmış.”
Mori’nin köpeği, yıllar önce ölmüş; ama hâlâ anlatırken
gözlerinin içi sevgiyle gülüyor. Mahallede ayaklarını yıkadığı çeşmeye
geldiğimizde, çeşmeyi bulamıyoruz. “Bu, tarihî bir çeşmeydi. Bir gece define
avcıları, çeşmeyi yıkmışlar. Sadece dibek kaldı” diyerek, bu gün sadece şiirde
kalan çeşmeyi anlatıyor ve gülerek hikâyesini şöyle bitiriyor:
Elma dersem çık! Armut dersem çıkma!
Ailenin bağı hiç kopmadı
İsmet Özel’in çocukluk yılları bu şehirde geçse de,
Kastamonu’dan hiç kopmamış. Bunun sebebini ise, İsmet Özel’le babaları mesai
arkadaşı olan ve bir dönem Abdülhak Hamit İlkokulu’nda müdürlük de yapan
Özdemir Tan anlatıyor:
“İsmet Bey, benim küçük kardeşimle sınıf arkadaşıydı. Oyun
oynamak için bahçemize gelirdi. O yıllarda, yanlış hatırlamıyorsam, liseye
giden bir abisi vardı. Sonra hukuk okudu diye biliyorum. Abisi, Abdülhak Hamit
Müdürü Ahmet Bozkurt’un kızıyla evlendi diye hatırlıyorum. Ailenin bu
evlilikten dolayı şehirle bağlantısı kopmadı.”
Mori de bu hikâyeyi doğruluyor. Ahmet Bozkurt’un oğlu olan
ve geçtiğimiz yıllar vefat eden Ayhan Bozkurt’un ortak arkadaşları olduğunu ve
onun üzerinden İsmet Özel’den bir kaç defa haber aldığını dile getiriyor.
Okulun şimdiki müdürü İbrahim Damgacı da Özel’in kız kardeşlerinin birkaç yıl
önce okula ziyarete geldiklerini ve bu ziyaretten duydukları memnuniyeti
anlatıyor.
İsmet Özel’in çocukluğu bu evlerde geçti
İsmet Özel, altı kardeşin en küçüğü. Mori, “Ablaları ve
abisi vardı; onları hatırlıyorum” diyor ve bizi Özel ailesinin yaşadığı üç evi
gezdiriyor.
İsmet Özel’in ilk oturduğu evin sokağına merdivenle
çıkılıyor. Şu an Halil Cihan Sarıalioğlu ve ailesi oturuyor. Bir önceki evin
sahibi ise Mehmet Pattaban. Anneannesinin eviymiş ve 5 kardeşiyle birlikte
çocukluğu burada geçmiş Mehmet Beyin. 1984 yılında evi satmışlar. Ev, oldukça
bakımsız. 1955 yılına kadar yaşadıkları Kastamonu’da taşındıkları diğer ev ise
bakımsızlıktan yıkılmak üzere. Evin son sahibi Necati Nesimoğlu imiş. Ama kimsesi
olmadığı için vefat ettikten sonra eve sahip çıkan olmamış. Üçüncü ev, Mori’nin
anneannesiyle oturdukları evin tam karşısında üç katlı bir konak. Bu konak
Arnavut İsmail’in eviymiş; ama o da vefat edince, varisleri evi satılığa
çıkarmış.
Yılmaz Güney’e asker dayağı
İsmet Özel ile birlikte Muş’a gelen ‘sakıncalı piyade’lerden
birisi de dönemin ünlü oyuncusu Yılmaz Güney’dir.
“Yılmaz Güney’i ziyarete Nebahat Çehre gelirdi; onu
hatırlıyorum. Ama askerlerin yanına girmezdi. Komutanların odasında görüşmek için
Yılmaz Güney’i beklerdi” diyen Mori, bir gün Yılmaz Güney’in askerlerle dalga
geçmesi üzerine çavuşların ‘bizimle dalga mı geçiyorsun?’ diye hiddetlenip
Yılmaz Güney’i fena tartakladıklarını anlatıyor:
“Kimse bir şey yapmadı. İsmet Özel de yanımızdaydı. Bir anda
Yılmaz Güney’in üzerine askerler çullanıp dövmeye başladığında şaşırıp kaldık;
ne olduğunu anlayamadık.”
Tarihi konaklara sahip çıkılıyor
Sağdaki evi de bir dönem
İsmet Özel ve ailesi turmuş;
ancak
şu an ev,
sahipsiz ve harabe halinde.
|
Şiirde adı geçen İncitepesi’ne çıkınca, bütün Kastamonu
ayaklarınızın altında... Eski Kastamonu fotoğraflarına baktığımızda pek çok
yapının zamana yenildiğini görüyoruz; ancak Kastamonu, bu konuda yine de
şanslı. Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş, şehirde ayakta kalan bin 700
civarında konak olduğunu ve bu konakların bir kısmını sahiplerinden 10
yıllığına kiralayıp restore ettiklerini dile getirdi. Bu çerçevede İsmet Özel’in
çocukluğunun geçtiği evlerle ilgili de araştırma yaptıktan sonra bir çalışma
yapabileceklerini sözlerine ekledi.
Nizamiye kapısına kadar beni uğurladı
Mori, İsmet Özel’le Muş’ta askerdeyken karşılaşmalarını da
anlatıyor. Özel’in kalabalık bir grupla ‘sakıncalı piyade’ olarak Muş’a
geldiklerinde Mori, askerliğinin son altı ayını tamamlıyormuş. “O zaman biz 2
yıl, onlar 20 ay askerlik yapıyordu. Terhis olunca İsmet Özel, beni nizamiye
kapısından geçirip yolcu etti. Ağlamıştık” diyor ve birlikte askerlik
yaptıkları Muş’a dair şunları hatırlıyor:
“Ben, çavuştum. Bir gün silahımı temizlerken İsmet, beni
görüp, tanımış. Astsubay bir arkadaşa sormuş. O da “sen onu nereden tanıyorsun?
Sen siyasî suçlusun” demiş; ama gelip bana söyledi. İlk önce subayın bahsettiği
kişiyi uzaktan tanıyamadım; ama sonra yanına gittiğimde baktım, İsmet Özel.
Birbirimize sarıldık. Askerlik boyunca da arkadaşlığımız devam etti.”
Yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
Çocukluğu Kastamonu’da geçen şair için bu şehir, özel.
Sadece “Geceleyin Bir Koşu” şiirinde bahsetmez Kastamonu’dan. Yine Mustafa
Kutlu’ya ithaf ettiği “İki Kanat” şiirinde, Kastamonu’daki evlerini anlatır:
“Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu’da / İki kanatlıydı.
Biri / hep kapalı dururdu kanatların / ardında demin dayak / Gece olur /
karanlığın haşyetinden kapanırdı tek kanat. / Boyasız tahta kapı / bu yanıyla
güvenirdim ona”
İsmet Özel’in “Esenlik Bildirisi” şiirinde de yine bu
şehirden izler vardır:
“Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir / kandil
geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa / yağmurdan sonra sokaklar ortadan
kalkmıyorsa / o şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir”.
Kastamonu gezimde şunu öğrendim ki, hâlâ kandillerde evlerde
buhur yakılıyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder