27 Şubat 2018 Salı

İsmet Özel’in çocukluğunun geçtiği Kastamonu’da,
“Mori” lâkabıyla anılan arkadaşı Muharrem Şimşek’in anlattıkları


Kastamonu / Muhabir TR

Yeni Şafak gazetesinin Pazar ekinden Ayşe Olgun, İsmet Özel’in ilk şiir kitabı “Geceleyin Bir Koşu”da adı geçen ve “Mori” lakabıyla anılan Muharrem Şimşek ile bir araya gelerek mülâkat yaptı. Olgun, İsmet Özel’in çocukluğunun geçtiği sokakları, evleri ziyaret edip, İsmet Özel’in 1950-55 yılları arasında Kastamonu’nun en eski okulu olan Abdülhak Hamit İlkokulu’nun müdürü İbrahim Damgacı ile de görüştü. Olgun, şunları yazdı:

Elimde İsmet Özel’in ilk şiir kitabı Geceleyin Bir Koşu’yla bir öğle vakti İstanbul’dan Kastamonu’ya doğru yola çıkıyorum. Kastamonu’yu ilk ziyaretim bu. Kitaba ismini veren Geceleyin Bir Koşu şiirindeki Mori’yle buluşacağım. Birlikte şairin çocukluk günlerindeki Kastamonu’nun izini süreceğiz. Önce İncitepesi’ne çıkacağız, ardından Bakırcılar Çarşısı’nın birbirine açılan sokaklarında kaybolacağız, çeşmenin başında sohbet edeceğiz…

“Pekiyi”li diploma

İsmet Özel 1950-55 yılları arasında Kastamonu’nun en eski okulu olan Abdülhak Hamit İlkokulu’nda okumuş. Okul, Cumhuriyet’in ilanıyla yaşıt. Müdür beyin odasında buluşuyoruz Mori’yle. Mori dünyanın en güzel çocuk gülüşünü 70’li yaşlarına kadar yüreğinde saklayabilmiş bir adam. İsmet Özel’in adı geçtiği her cümlede yüzü aydınlanıyor. İlk iki yıl aynı okulda okumuşlar. Daha sonra Mori’nin ailesi başka bir okula kaydını aldırmış ama aynı mahallede, hatta bir dönem karşılıklı evlerde oturdukları için çocukluk yılları birlikte geçmiş. Taa ki Özel’in babasının tayini Çankırı’ya çıkıncaya kadar. Okul Müdürü İbrahim Damgacı okulun arşivinden mezuniyet defterini çıkarıyor. 1954-55 öğretim yılında mezun olan ve okul diplomasını ‘pekiyi’yle alan Özel’in nakli Çankırı Lisesi’nin orta kısmına yapılmış. Çocukluk fotoğrafına uzun uzun bakıyorum: Sükûnetli bir yüz.

Mori, çocukluk günlerini anlatmaya başlıyor. Bu arada Mori’nin gerçek adı Muharrem Şimşek; ama Kastamonu’da herkes onu Mori diye tanıyor. Bu ismi ise ona çocukluk yıllarında Arnavut arkadaşları takmış: “Arnavutlar Muharrem’e Mori derler bana da Mori diye sesleniyorlardı. Bir süre sonra herkes Mori demeye başladı ve hâlâ bu isimle anılıyorum.”

İlkokulu bitirdikten sonra sanat okuluna gitmiş. Mezun olunca da karayollarında çalışmaya başlamış. Çocukluk yıllarına dair hatırladığı çoğu şey yoksulluğa dair Mori’nin. “Eskiden büyük yoksulluklar yaşanırdı. Evimizde elektrik bile yoktu düşünün. Ben ilkokula gidene kadar hazır ayakkabının yüzünü görmedim” diyor. Ama yoksul günler onun çocukluk neşesine gölge düşürmemiş. İsmet Özel ile geçen hatıralardan bahsederken adeta yeniden o günleri yaşıyor. Top peşinde koşturdukları günleri, içinde saklandıkları mağaraları, Zincirlikaya’da buldukları akbaba yumurtalarından bahsediyor coşkuyla. “Elli yıl geçmiş görüşmeyeli ama ben onu hiç unutmadım, inşallah o da beni unutmamıştır” diyor ve ekliyor hasretle: “Bir kere telefonla konuşsam bana yeter. Onu çok aradım ama bir türlü izini bulamadım.”

Güzel çocukluk günlerinin tanığı

İsmet Özel'in çocukluğu
Mori için İsmet Özel unutamadığı çocukluk günlerinin en önemli tanığı. İsmet Özel’in ne şiir kitaplarından haberi var ne de kendisinden bahsettiği Geceleyin Bir Koşu şiirinden. Okuldan çıkıp karşılıklı evlerde oturdukları sokaktan geçip İncitepesi’ne doğru yürüyoruz. Hava soğuk ve Mori yüksek sesle Geceleyin Bir Koşu şiirini okuyor. Bir rüyayı yorumlar gibi şiiri yeniden yorumluyor:

Külden bir ağzım vardı mermilerden önce/ çanların saçlarıma değdiği yerde ulurdu

“Yoksul günlerimizden bak burada bahsediyor. Meşe ağaçlarının küllerinden çamaşır yıkandığı günlerdi. Kuyulardan kovalarla su çekilir, ısıtılırdı ve deterjan yerine meşe külleri kullanırdı kadınlar.”

İsmet Özel’in çocukluğunun geçtiği bu ev, hâlâ ayakta ve Sarıalioğlu ailesi yaşıyor
Mori, bakırcı çarşısı, incitepe / ağzımın üniformasına sokulurdu.

“Bakırcı Çarşısı’na giderdik birlikte. Ah o zaman bu çarşıyı görecektiniz. Sıra sıra bir sokağında bakırcılar, bir sokağında kalaycılar, caminin olduğu tarafta da kazancılar olurdu. Yaz gelince yumurta yarışı yapardı esnaf. Dükkânların önünde biz de onları izlerdik. Eline çaktırmadan taş alarak hile yapmaya kalkanlar da olurdu. Biz çocuklar, bunu fark edersek, göz kırpıp ‘söylemezsen sana da kazandığım yumurtadan veririm’ diye fısıldarlardı kulağımıza. Şiirde bahsettiği üniformalar da okul önlüklerimiz oluyor bu arada.”

Bir çocuğun ağrıyan gülüşü vardı mermilerden önce/ Onu gizlice öperdim.

“Yoksul günlerimizi anlatıyor. Ah, nasıl yoksul günlerdi; şimdikilere anlatsan, anlamazlar. Bir gün birlikte yürüyoruz; çok fena kulağım ağrıyor. Elim kulağımda İsmet’le yürürken, bir eczanenin önünden geçiyoruz. Adamın biri eczacıya bağırdı ‘şu çocuğun kulağı ağrıyor, bir yardım et!’. Eczacı, bizi içeri çağırdı, kulağıma damla damlattı ve günler sonra o ağrı nihayet dindi, hiç unutamam. İşte şiirdeki ‘ağrıyan gülüş’ bana o acıyı hatırlattı şimdi.”

Onu sürüngen yumurtaları ve mezarlarla / Birbirine açılan karanlık mağaralarla öperdim.

“Önce İncitepesi’ne çıkıyoruz; oradan da tepenin arka tarafına geçiyoruz. Mori, aşağıdaki kayalıkları gösteriyor: “Bak, buralarda mağara var. Oralara oyun oynamaya inerdik. Şu karşıdaki mezarlık ise Okmeydanı Mezarlığı. Onun yanından aşağı kayalıkların olduğu yere giderdik. Yılan, akbaba, ne ararsan var. Renk renk akbabalar olurdu bu kayalıklarda. Biz, onlara ‘hobu’ derdik. Kayalıklarda yumurtalarını bulunca alır birbirimize fırlatırdık, çocukluk işte. Ben, askerden geldikten sonra bu kuşları bir daha görmedim. Duyduğuma göre, dönemin belediye başkanı, sokak köpeklerinin kimini vurmuş, kimini zehirlemiş. Bu kuşlar da o dönem zehirlendi demek ki.”


Köpeğimin adı Cim’di

Mori vardı / usunu bir seccade gibi kullanan yaşamakta / Mori’nin köpekleri vardı her şeyden önce / Her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde / ayaklarını yıkardı, tanrılar çıkardı ortaya.

“Ben o yıllarda anneannemin yanında kalırdım. Birlikte camiye giderdik; onları anlatmış. Köpeklerime gelince, evet dört - beş köpeğim vardı; onlarla birlikte gezerdik. İçlerinden ‘Cim’ adını verdiğim bir köpeğim vardı ki, bütün mahalle hayrandı. Ona yemek getirirlerdi. Çok akıllıydı. Onu bir sefer Ankara’ya götürdüm de, o kalabalıkta beni kaybetmedi. Akşam olunca mahallemizdeki çeşmede hem köpeğimi hem kendi ayaklarımı yıkardım. Bazen de abdest alırdım. Dediğim gibi, anneannemle camiye giderken, işte o günlerimizi yazmış.”

Mori’nin köpeği, yıllar önce ölmüş; ama hâlâ anlatırken gözlerinin içi sevgiyle gülüyor. Mahallede ayaklarını yıkadığı çeşmeye geldiğimizde, çeşmeyi bulamıyoruz. “Bu, tarihî bir çeşmeydi. Bir gece define avcıları, çeşmeyi yıkmışlar. Sadece dibek kaldı” diyerek, bu gün sadece şiirde kalan çeşmeyi anlatıyor ve gülerek hikâyesini şöyle bitiriyor:

Elma dersem çık! Armut dersem çıkma!

Ailenin bağı hiç kopmadı

İsmet Özel’in çocukluk yılları bu şehirde geçse de, Kastamonu’dan hiç kopmamış. Bunun sebebini ise, İsmet Özel’le babaları mesai arkadaşı olan ve bir dönem Abdülhak Hamit İlkokulu’nda müdürlük de yapan Özdemir Tan anlatıyor:

“İsmet Bey, benim küçük kardeşimle sınıf arkadaşıydı. Oyun oynamak için bahçemize gelirdi. O yıllarda, yanlış hatırlamıyorsam, liseye giden bir abisi vardı. Sonra hukuk okudu diye biliyorum. Abisi, Abdülhak Hamit Müdürü Ahmet Bozkurt’un kızıyla evlendi diye hatırlıyorum. Ailenin bu evlilikten dolayı şehirle bağlantısı kopmadı.”

Mori de bu hikâyeyi doğruluyor. Ahmet Bozkurt’un oğlu olan ve geçtiğimiz yıllar vefat eden Ayhan Bozkurt’un ortak arkadaşları olduğunu ve onun üzerinden İsmet Özel’den bir kaç defa haber aldığını dile getiriyor. Okulun şimdiki müdürü İbrahim Damgacı da Özel’in kız kardeşlerinin birkaç yıl önce okula ziyarete geldiklerini ve bu ziyaretten duydukları memnuniyeti anlatıyor.

İsmet Özel’in çocukluğu bu evlerde geçti
  
İsmet Özel, altı kardeşin en küçüğü. Mori, “Ablaları ve abisi vardı; onları hatırlıyorum” diyor ve bizi Özel ailesinin yaşadığı üç evi gezdiriyor.

İsmet Özel’in ilk oturduğu evin sokağına merdivenle çıkılıyor. Şu an Halil Cihan Sarıalioğlu ve ailesi oturuyor. Bir önceki evin sahibi ise Mehmet Pattaban. Anneannesinin eviymiş ve 5 kardeşiyle birlikte çocukluğu burada geçmiş Mehmet Beyin. 1984 yılında evi satmışlar. Ev, oldukça bakımsız. 1955 yılına kadar yaşadıkları Kastamonu’da taşındıkları diğer ev ise bakımsızlıktan yıkılmak üzere. Evin son sahibi Necati Nesimoğlu imiş. Ama kimsesi olmadığı için vefat ettikten sonra eve sahip çıkan olmamış. Üçüncü ev, Mori’nin anneannesiyle oturdukları evin tam karşısında üç katlı bir konak. Bu konak Arnavut İsmail’in eviymiş; ama o da vefat edince, varisleri evi satılığa çıkarmış.

Yılmaz Güney’e asker dayağı

İsmet Özel ile birlikte Muş’a gelen ‘sakıncalı piyade’lerden birisi de dönemin ünlü oyuncusu Yılmaz Güney’dir.

“Yılmaz Güney’i ziyarete Nebahat Çehre gelirdi; onu hatırlıyorum. Ama askerlerin yanına girmezdi. Komutanların odasında görüşmek için Yılmaz Güney’i beklerdi” diyen Mori, bir gün Yılmaz Güney’in askerlerle dalga geçmesi üzerine çavuşların ‘bizimle dalga mı geçiyorsun?’ diye hiddetlenip Yılmaz Güney’i fena tartakladıklarını anlatıyor:

“Kimse bir şey yapmadı. İsmet Özel de yanımızdaydı. Bir anda Yılmaz Güney’in üzerine askerler çullanıp dövmeye başladığında şaşırıp kaldık; ne olduğunu anlayamadık.”

 Tarihi konaklara sahip çıkılıyor

Sağdaki evi de bir dönem
İsmet Özel ve ailesi turmuş;
ancak şu an ev,
sahipsiz ve harabe halinde.
Şiirde adı geçen İncitepesi’ne çıkınca, bütün Kastamonu ayaklarınızın altında... Eski Kastamonu fotoğraflarına baktığımızda pek çok yapının zamana yenildiğini görüyoruz; ancak Kastamonu, bu konuda yine de şanslı. Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş, şehirde ayakta kalan bin 700 civarında konak olduğunu ve bu konakların bir kısmını sahiplerinden 10 yıllığına kiralayıp restore ettiklerini dile getirdi. Bu çerçevede İsmet Özel’in çocukluğunun geçtiği evlerle ilgili de araştırma yaptıktan sonra bir çalışma yapabileceklerini sözlerine ekledi.

Nizamiye kapısına kadar beni uğurladı

Mori, İsmet Özel’le Muş’ta askerdeyken karşılaşmalarını da anlatıyor. Özel’in kalabalık bir grupla ‘sakıncalı piyade’ olarak Muş’a geldiklerinde Mori, askerliğinin son altı ayını tamamlıyormuş. “O zaman biz 2 yıl, onlar 20 ay askerlik yapıyordu. Terhis olunca İsmet Özel, beni nizamiye kapısından geçirip yolcu etti. Ağlamıştık” diyor ve birlikte askerlik yaptıkları Muş’a dair şunları hatırlıyor:

“Ben, çavuştum. Bir gün silahımı temizlerken İsmet, beni görüp, tanımış. Astsubay bir arkadaşa sormuş. O da “sen onu nereden tanıyorsun? Sen siyasî suçlusun” demiş; ama gelip bana söyledi. İlk önce subayın bahsettiği kişiyi uzaktan tanıyamadım; ama sonra yanına gittiğimde baktım, İsmet Özel. Birbirimize sarıldık. Askerlik boyunca da arkadaşlığımız devam etti.”

Yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa

Çocukluğu Kastamonu’da geçen şair için bu şehir, özel. Sadece “Geceleyin Bir Koşu” şiirinde bahsetmez Kastamonu’dan. Yine Mustafa Kutlu’ya ithaf ettiği “İki Kanat” şiirinde, Kastamonu’daki evlerini anlatır:

“Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu’da / İki kanatlıydı. Biri / hep kapalı dururdu kanatların / ardında demin dayak / Gece olur / karanlığın haşyetinden kapanırdı tek kanat. / Boyasız tahta kapı / bu yanıyla güvenirdim ona”

İsmet Özel’in “Esenlik Bildirisi” şiirinde de yine bu şehirden izler vardır:

“Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir / kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa / yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa / o şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir”.

Kastamonu gezimde şunu öğrendim ki, hâlâ kandillerde evlerde buhur yakılıyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder