Ahmet Yakupoğlu'nun bir tablosu |
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) Kütahyalı ressam Ahmet Yakupoğlu’nun tablolarını iki cilt olarak yayımladı. Eserin Yayın Koordinatörlüğünü Ömer Arısoy, Editörlüğünü Ömer Faruk Şerifoğlu, tasarımını ise Salih Pulcu üstlenmiş.
Ahmet Yakupoğlu |
Hikâye yazarı Mustafa Kutlu,
Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan “Ressam Yakupoğlu” başlıklı yazısında, kitap
hakkında şu bilgileri veriyor:
“Kitabın birinci cildinde
İstanbul’a dair resimler; ikinci cildinde ise başta Kütahya olmak üzere Bursa,
Konya, Amasya, İzmir, İskenderun gibi Anadolu şehir ve kasabalarını konu alan
tablolar yer alıyor.
Karakalem ve suluboya
çalışmalarının yanı sıra güçlü bir yağlıboya ressamı olan Ahmet Yakupoğlu,
hocası Prof. Dr. A. Süheyl Ünver üzerinden resim sanatımızın büyük üstadı Hoca
Ali Rıza Bey’e bağlanmış ve Hoca Ali Rıza ekolünün çağımızdaki temsilcisi
olarak kabul görmüştür.
Yakupoğlu’nun resimlerinin
aydınlık, gürbüz, parlak bir dili vardır. Sisli ve karanlık resme rastlanmaz. O
zaten esasen bir manzara ve daha çok şehrin geleneksel dokusunu, bina ve sokaklarını
tasvir eden; bununla tarihe not düşen, âdeta bir arşiv malzemesi bırakan
sanatçıdır.
Memleketi Kütahya’da yaptığı
imar, restorasyon, müzecilik ve çevrecilik faaliyetlerini muhtemelen en fazla
Kütahyalılar biliyor; ama musikişinaslığı, özellikle neyzenliği, minyatür
ustalığı ve ressamlığı ile daha geniş bir çevre tarafından tanınmıştır.
Yetiştirdiği yüzlerce
sanatkârla neyzenliğin bu günkü yaygınlığında payı vardır. Büyük çoğunluğu kent
görünümleri olan 5 bine yakın eserle de İstanbul ve Kütahya başta olmak üzere
Anadolu şehir kültürümüz için görsel bir hafıza oluşturarak, bu şehirler gibi
kendi adını da ölümsüzleştirmiştir.
Yakupoğlu, 1920 yılında
Kütahya’da doğdu. 1941’de Prof. Dr. Süheyl Ünver’in Kütahya’yı ziyaretinde
kendisiyle tanıştı. Onun delâleti ile Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümüne
girdi; Feyhaman Duran atölyesinden mezun oldu. Bu arada Süheyl Ünver’den
minyatür; Ressam Halil Dikmen’den ney öğrendi.
Resmî vazife almadan Kütahya’da
yaşadı; İstanbul ve Kütahya’yı geleneksel yapı ve dokusu ile resmetti.
Resimdeki tutumunu şöyle
ifade etmektedir:
“Tabiatı öğrendikten, tabiata
yöneldikten ve onun güzelliklerini anladıktan sonra başka bir şeyi uydurmaya
hacet kalmadı. Tabiat, zaten her şeyin güzellini yapıyor. Biz, ancak onun
çömezi olarak onu temsil etmeye çalışıyoruz. İnsanlara, topluluklara, şehir
hayatında yaşayanlar, kırlardan tabiat güzelliklerinden, yeşilliklerden,
sulardan uzak kalmış insanlara bu güzellikleri aksettirmeye gayret ediyoruz.
Sanatımız budur. Bu gün her türlü resim yapılıyor. Sanat bir yerde durmuyor.
Nasıl ki devir devir sanatlar şekillenmiş, başka mecralarda temsil edilmeye
çalışılmışsa da bu gün bizim anladığımız manâda klasik sanat, nadiren temsil
edilmektedir. Bu gün ne olduğu anlaşılmayan abstre resimler, sanattaki
anarşinin ifadeleridir. Onun için bizim istikametimiz tabiat; çünkü Allah’ın
yaptığı şey, en güzeli ve doğrusudur. Yani şekil mi istersin, renk mi istersin,
uydurmaya gerek yok, zaten hazır.”
Eserde Prof. Dr. Ahmet Güner
Sayar, Prof. Uğur Derman, Beşir Ayvazoğlu, Şener Öztop, Hasan Ali Göksoy,
Cinuçen Tanrıkorur, Sinan Uluant, D. Mehmet Doğan ve Pınar Yazkaç’ın Yakupoğlu’na
dair hatıraları ve incelemeleri yer alıyor.
Yakupoğlu, İstanbul’da
bilhassa Boğaziçi’ni çok işlemiştir. Yalılar, köşkler, konaklar, saraylar,
çeşmeler, sebiller, camiler, sokaklar ile “eski İstanbul” baştan başa gözümüzde
canlanır. Binalar yanında serviler, çınarlar, erguvanlar ile harika manzaralar
görürüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder